8 Ağustos 2012 Çarşamba

BAĞCILAR BELEDİYESİ EDİRNE İFTAR GEZİ-YILMAZ PARLAR



İFTAR TURİZMİ
Bağcılar Belediyesi Başkanı Lokman Çağrıcı iftar sofralarını “örnek olabilecek” irfan ve turizm kültür sanat sofraları haline getirerek Bağcılar halkına hizmet veriyor.

Çanakkale’den sonra, Edirne ilimiz, Bağcıların yeni gözdesi. Bağcılar belediyesi 1912 Balkan savaşların yüzyılında kahramanca savunan ve uzun süre Osmanlı imparatorluğuna Başkent olan Edirne’ye gezi tertipleyerek, şehitleri andılar. Hedef tarihi hatırlatmak kültür varlıklarını hayata geçirmek. 


Balkan Şehitliğini ziyaret eden Bağcılar belediyesi ve Halkı Kuran okutarak şehitleri dualarla anması çok anlamlıydı.

Balkan Savaşları'nın 100. yıl dönümü dolayısıyla, Bağcılar Belediyesi, Edirne Valiliğiyle ortaklaşa Selimiye Camii’nin avlusunda kurulan iftar sofrası öncesinde müdafası direnişi destan olan Edirne'nin kumandanı Erzurum'un Paşası Mehmed Şükrü Paşa ve şehitlerimizin yürekleri dağlayan hazin dramı olan kahramanca savunulan tabya gezildi.

Edirne'nin Balkan savaşı savunmasında açlık susuzluk yanı sıra silah ve sayı nisbeti açısından düşman müttefik  kuvvet birliklerinden çok az olmalarına rağmen askeri başarıları olan Şükrü Paşa’nın tarihe geçen cümleleri Edirne gibi dünyanın en stratejik mevkilerinden ve en mukaddes şehirlerinden birisini hunhar bir düşmana teslim edecek alçak bir kumandan, şanlı Osmanlı tarihinde görülmemiştir” 


Yine Edirne savunması sırasındaki çektiği telgrafın sözlerini abideler üzerinde okurken tüyleri diken diken yazı “Düşman savunduğumuz hatları geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın, etimi kuşlar ve itler çeke çeke yesinler. Fakat savunma hattımız bozulmadan şehit olursam, kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu yere gömeceksiniz ve gelecek nesiller üzerime bir abide dikecekler.Müzenin dikkat çeken kısımlarıydı.


Balkan Savaşlarında Edirne’yi kahramanca savunduğu için tarihe Edirne Müdafii olarak geçen Şükrü Paşa’nın İstanbul Merkez Efendi Mezarlığındaki naaşı  24 Temmuz 1998  da açılırak  27 Temmuz 1998’de   Edirne’deki anıt mezara konulmuştu.

Onur kırıcı sona eren savaş sonrası kılıcı çaresiz teslim eden Sofya^ya kadar trende ağlayan Şükrü Paşa'ya, Bulgar Kral Ferdinand kılıcı iade eder.
Gerçek bir destan olan direniş için, Fransızlar kendi milletleri namına bir "şeref kılıcı" ve binlerce imza dolu bir "Altın kitap" armağan ederler.


Fransızlar tarafından, Başta Piyer Loti ve generallerin imzaları ile kırılan onurun iadesi istenir  Şükrü Paşa'ya verilen altın kitabın kapak ve içindeki yazıların müzedeki  teşhirleri vakur vericiydi. İçinde yer alan yazı "Her taraftan tehdid altında kalan devletiniz en çaresiz musibete mahkum gibi göründüğü sırada siz baş kaldırınca hayretler içinde kalan dünya, böyle evlatlar yetiştiren bir ırkın damarlarında kendisine feyyaz bir İnkişaf te'min edecek bir kan bulunması zaruri olduğunu i'tirafa mecbur oldu."
   
Şükrü Paşa’nın müdafa ettiği tabya, aynı zamanda Osmanlı padişahı II. Mehmet’in küçük yaşta tahta geçmesiyle fırsat yakalayan akçelerinin azlığını sebep göstererek   isyan çıkaran yeniçerililerin eylem yaptıkları tepe. Tepenin adının, “Buçuk Tepesi” olduğunu rehberden dinliyoruz.

Neden “Buçuk”?  ismini sorduğumuzda II.  Mehmet  3 akçe maaşı olan yeniçerililerin maaşını buçuk artırıp 3.5 akçeye çıkararak isyanı bastırıyor. Tepe adı “Buçuk Tepesi” olarak kalıyor cevabını aldık.

Ayrıca Sultan II.Beyazıd'in 1484-1488 yılları arasında yaptırdığı mimari Hayreddin olan yüze yakın kubbeyle örtülü II.Beyazıd külliyeside gezildi Osmanlının Tıb iliminde ne kadar ileri olduğu gözlendi. Avrupa'da delilik denilen akıl hastaların  "Şeytandır" gerekçesiyle yakılmasına karşın, akıl hastalarının müzik ile tedavisi yapıldığı kısımlar gezildi. II.Beyazid Kompleksi Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, Erzak depoları ve diğer bölümleriyle geniş bir alana yayılmış. 

İçerde okuduğumuz bilgilere göre; Evliya Çelebi burada "hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def'i sevda olmak üzere"   haftada üç gün hastalara ve delilere büyük kubbenin altında musiki faslı verdiklerini; neva, rast, dügah, çargah ve suzinak makamlarını çaldıklarını, mevsim çiçekleri gül, karanfil, sümbül, reyhan ve misk-i rum koku ve renklerinde de tedavi yapıldığını,  Binanın her tarafından dinlenebilen bu konserler kadar; su sesi ve güzel kokulardan yararlanarak ruh hastalarının tedavisi yoluna gidildiğini öğreniyoruz.  

Eski Osmanlı sarayı ve Mimar Sinan eserleri Başta Selimiye cami olmak üzere kültür değerlerimiz ziyaret edildi.

Edirne ilimiz gerçekten turizmde kültür varlıkları ile turizmde önemli destinasyon




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder